13 Mart 2009 Cuma

BAŞLIĞA NE GEREK 4/11/2008


Biliyorum, son zamanlarda okuduğum bir çok blogda bu tarz yakarmalar, serzenişler okuyoruz ama elimizden bundan da fazlası gelmiyor. Gerçekten gelmediğinden mi? Gelmesi için çaba sarf etmediğimizden mi?

Öylesine derinden bir bezginlik, bıkkınlık, alışmışlık ve hatta boşvermişlik yaşıyorum / yaşıyoruz ki. Her gün okuduğumuz onlarca gazete haberine, tecavüz, yaralama, asma, kesme, yakma haberlerine, öz kızına taciz haberlerine, kendisine hayır diyen kızını parçalayan Babalar’a (Baba mı? (%&+%&)=@(%&+^+&/€&/(&/&^+^+%…….) ne kadar ve nasıl tepki veriyoruz ki?

Dün akşam Teyzemle konuşuyoruz telefonda; “Şu gazetede haberleri çıkan 2 çocuk var ya” diyor. “Ne haberi teyzem, uzunca zamandır TV seyredemez, gazete okuyamaz oldum ben. Hürriyet Haber Paketine üye olmuşum bir zamanlar oradan gelen özet haberler ve arkadaşlarımın gönderdiği dolaşım haberler dışında pek fazla gazetelerle haşır neşir olmuyorum ben” diyorum. Kızıyor bana. “Kızma teyzem ne yapayım yüreğim, kaldırmıyor gazete sayfalarında hala H. Üzmez sıfatı gördükçe, organ mafyası içerikli yazılar okudukça, katil, cani, cinayet kelimelerini içeren başlıklar gördükçe miğdemin bulanmasını engelleyemiyorum, ne yapayım” demeye hazırlanıyorum ama teyzem nefes almadan devam ediyor. “Bi gazete aldır da bak 11 ve 12 yaşında 2 erkek çocuğu (tam bu sırada oğlumla göz göze geliyoruz) önce organlarını çalmış sonra da ormanlık alanda yakmışlar, anneleri ayakkabı ve elbise parçala……………………………
Duymuyorum gerisini, hatırlamıyorum. Oğlumdan kaçırıyorum gözlerimi. Bakamıyorum yüzüne. “Ne oldu anne?” diye sorarsa bana ne cevap veririm? Bunu düşünüyorum bir an. Göz göze gelmemeye çalışıyorum. 11 ve 12 yaş…….. 2 çocuk……. 2 kardeş……… yanan elbise parçalarından……. Anneleri……. Kulaklarım çınlıyor Allahım. Nefes alamamak ne kötü şeymiş. Boğulmak ne kötü bir ölüm şekliymiş. Ölüm şekli ! Ölüm ! Hiç tanımadığının birinin, bir yaratılmışın, hiç suçun olmadan, sadece sadece sadece Yok bulamıyorum kelimeyi, gerisi gelmiyor. Sadece…. ne için öldürüldü bu çocuklar? Teyzemin sesini tekrar duyuyorum. “…………… bizim köyden …..gillerin torunuymuş.” “Neeeeee ?” Kimlerin?. Kimgillerin? Ben tanımam ama annem tanır, babam tanır. Nasıl tanımasın? O yanık elbise parçalarından evlatlarının cesetlerini teşhis eden anne / baba her ikisinin de ilkokul arkadaşı. Söyleyemedim anneme, dilim varmadı. 1,5 ay önce öğrendik hipertansiyon hastası olduğunu. Stres yasak, üzüntü yasak. Üzülmez mi? Yüreği yanmaz mı? Babama söyledim. Dondu kaldı benim gibi. Telefona sarıldı. Zoraki dilden dökülen 3-5 kelime ile başsağlığı diledi. Gazeteyi eline aldı. Baktı. Baktı. Baktı. Gözünden süzülmek için çırpınıp duran o damlayı bana göstermemek için arkasını döndü. Gazetedeki fotoğraflara bakamadım ben. İnsanüstü bir çaba ile yalnızca haberden 3-5 cümle okuyup katladım gazeteyi. Gözlerimin o iki fotoğrafa kaymasına izin vermedim. Çocuklarıma kaymasına izin vermedim. Nasıl bakacaktım ki gözlerine?
Gece kuzularıma sarıldım. Bir kolumda küçük meleğim diğer kolumda büyük meleğim. Uyuyamadım, ağlayamadım, o annenin yerine koyamadım kendimi….

YÜCE RABBİM, BİZLERE EVLAT ACISI GÖSTERME.
SANA DÖNÜŞÜN DE HAYIRLISINI NASİP EYLE.
BU YARATIKLARIN CEZASINI SEN VER YA RABBİM.
YAZININ YORUMLARI
aysegelin
amiiin :(

Hiç yorum yok: