30 Mayıs 2009 Cumartesi

DOĞRU BİLDİĞİM YANLIŞIM



Bir süredir üyesi olduğum, anneolmak.org sitesi psikologlarından Sn. AHMET YILMAZ'ın bir yazısını ibretle okuduktan sonra sizlerle de paylaşmak istedim.

Her yaptığımızın doğru olduğunu savunuyoruz ama neye göre doğru olduğunu sorguluyormuyuz?


Noktasına virgülüne dokunmadan *kopyalıyorum*.



Öykü 1:
14 yaşında, annesiyle birlikte yaşıyordu. Babası ile annesi henüz 7 yaşındayken boşanmışlardı. 2 yaşında bir erkek kardeşi vardı. Mahkeme ailenin isteği doğrultusunda erkek kardeşini sosyal esirgeme yurduna vermiş, kendisini de babasına teslim etmişti. Annesi memleketine geri dönmüş, orda başka biriyle evlenmişti. İstanbul’da babası ile birlikte kalıyordu. Babası bir fabrikada gece bekçisi olduğu için geceleri işe gidiyor, gündüzleri de eve gelip uyuyordu. Evde tek başına bir hayat yaşıyordu. Akraba ilişkileri yoktu. Hiçbir zaman da olmamıştı. Tek arkadaşları okulda ve mahallede tanıştığı kişilerdi. Zamanının çoğunu arkadaşlarıyla dışarıda geçirirdi. Okulu da giderek asmaya başlamıştı. Dört kişilik bir arkadaş grubu vardı. Annesine en çok ihtiyaç duyduğu dönemde annesi yoktu. Babası zaten ev içinde sadece bir hayaletti. Artık ailesi arkadaşlarıydı. Arkadaşlarının çoğunun aileleri boşanmıştı. Hepsi kendi tabirleriyle özgürlerdi. İstedikleri yere gidebilir, istediklerini yapabilirlerdi. Giderek sokak daha cazip gelmeye başlamıştı. Sokakta yaşamaya başladı. Babası, polise kayıp ihbarında bulunuyor, polis onu bulup getirdiğinde ise ertesi gün tekrar kaçıyordu. Sokakta yaşamanın bir takım kuralları vardı. Öncelikle bir gruba üye olması gerekiyordu. Yoksa yaşayamazdı. Gruba üye olmak için grup liderine tabi olması gerekiyordu ve onlarla birlikte bağımlılık yapan maddeler kullanmalıydı. Maddeyi kullanıp bağımlı olduktan sonra artık suç örgütleri için bulunmaz bir elemandı. Öyle de olmuştu. Suça karışmaya başlamıştı. Poliste sayısız dosyası vardı. Kendisi bile inancını kaybetmişti; artık bu hayat onun için değişmezdi.Sonunda da Hırsızlık için girdiği bir evden kaçarken balkondan atladı ve korkuluklara düşüp hayatını kaybetti…

Öykü 2:
İntihar girişiminden dolayı hastanede yatıyordu kızı.Annesi odasını temizlerken yatağının içinde bir defter buldu. Önce önemsemedi aldı masaya koydu. Odayı toparladıktan sonra merak etti ve açıp baktı. Defter, kızının yazdığı, son iki yıldır tutmuş olduğu bir günlüktü. Her anne baba gibi kızının kendisi hakkında düşüncelerini ve gizli olarak yaptıklarını merak ettiği için okumaya başladı. Sayfaları okudukça yüzünün rengi değişmeye başlamıştı. Her sayfa ayrı bir yıkım oldu onun için. Okudukça yüreğinde acı hissetmeye başladı. Kızı ile ilgili hep en mükemmelini yaptığını düşünen anne için bunları okumak çok zor gelmişti. Kendisi ve eşi ile ilgili hakarete varan yazılar, erkek arkadaşları, bir yıldır esrar kullandığı, arkadaşıma kalmaya gidiyorum diyerek şehir dışına çıktığı, Beyoğlu’nun barlarında sabahlamaları … hepsini yaşlı gözlerle ve çaresiz bir şekilde okuyordu. Defteri alıp hemen fotokopisini çekti. Eşine de okuttu. Eşi de aynı şekilde yıkılmıştı. Tek çocukları vardı. Maddiyat olarak sıkıntı çekmesin, ilgilenelim diye tek çocuk yapmışlardı. Her zaman harçlığını fazlasıyla verir, istediğini alır ve hiçbir zamanda sınır koymazlardı. Evde sanki roller değişmiş, kızları kendilerini yönetiyordu. Tüm bunlara rağmen kızları hem madde bağımlısı olmuş hem de genç yaşta erkek arkadaşlarıyla cinsel birliktelikler yaşamıştı. Çaresiz bir şekilde yardım etmek, bir şeyler yapmak istiyorlardı. Halbuki baba da anne de kızlarıyla hep arkadaş gibiydiler. Kızlarına hiç karışmamış, o ne istediyse yapmışlardı. Peki nerde hata yapmışlardı da kızları bu hale gelmişti…

Yukarıda anlatılan iki öyküde toplumda sıklıkla görülen ve bizim karşı karşıya geldiğimiz olaylardır. Boşanmış aileler ve boşandıktan sonra umursanmayan, kendi haline bırakılan, daha ergenliğe bile girmeden yetişkin gibi sorumluluk beklediğimiz çocuklardır. Bize başvuran ailelere çocuk eğitimi nedir veya çocuklarınızla ilgilenin dediğimizde,çocuğuna harçlığını düzenli olarak verdiğini, parasal sıkıntı çekmediğini, ne istediyse aldığını, arkadaşlarıyla görüşmesine ve gezmesine karışmadığını, en önemlisi çocuklarıyla arkadaş gibi olduklarını söylerler. Bunu da iyi bir iş yapmış ve karşılığında ödül bekleyen biri gibi övünerek anlatırlar. En tehlikeli ve bir çok problemin de kaynağı olan anlayış “ben çocuklarımla arkadaş gibiyim” sözcüğüdür. Bir aile hiçbir zaman çocuğuyla arkadaş gibi olamaz, olmamalıdır da. Biz arkadaşlarımızla paylaşabildiklerimizi, onlarla konuştuklarımızı ailelerimizle konuşabiliyor, paylaşabiliyor muyuz? Arkadaş ilişkisinde sınır yoktur. İlişkide saygı, duruma göre değişir. Arkadaşımız bizden hoşumuza gitmeyen bir istekte bulunduğunda, işimize gelmiyorsa yapmayız. Gerekirse onu kaybetmeyi bile göze alırız. Arkadaşımızın bize karışması hoşumuza gitmez. Arkadaşımızla aramızda sınır yoktur. Her şey eşit olarak yaşanır. Peki arkadaşımızla olan ilişkimiz bu şekilde sağlam temellere dayanmıyorsa ve biz çocuklarımızla da arkadaş gibi olursak, çocuklarımızla olan ilişkilerimiz sağlam temellere dayanmış olur mu? Aramızda sınır bulunur mu? Saygı ve itaat olur mu? Otorite ve disiplin dediğimiz ve aile üyelerinde olması gereken davranışı uygulayabilir miyiz? Çocuklarınızla arkadaş gibi olun akımı ilk olarak Amerika Birleşik Devletleri’nde bundan yaklaşık 30 yıl önce çıkan bir yaklaşımdır. Aileler çocuklarına eğitim verirken bu şekilde yaklaşarak bir nesil yetiştirdiler ve şuan Amerika’da yetişen yeni nesil bunun yanlış olduğunun en açık göstergesi oldu. Şuan Amerikalı ve Avrupalı eğitimciler bunun yanlışlığının farklında ve yeni yaklaşımları “asla çocuklarınızla arkadaş gibi olmayın, demokrat bir aile olun” oldu. Maalesef her şey de olduğu gibi eğitimde de Amerika’nın ve Avrupa’nın uygulayıp ta terk ettiği yanlışları bizim ülkemiz uygulamadan yanlışlığın farkına varamıyor. Ailelerin öncelikle doğru olan aile tutumunun hangisi olduğunu öğrenip, ona göre çocuk yetiştirmeleri gerekiyor. Aksi takdirde ahlak ve maneviyatın olmadığı, yanlış anne baba tutumuyla yetişen çocukların sonu maalesef yukarıda anlatılan ve daha da trajik olan olaylarla karşımıza çıkmaya devam edecektir.

Psk.Ahmet YILMAZ

29 Mayıs 2009 Cuma

UYKUDAN ÖNCE

Dün akşam hem hafta başından beri sebze yiyen kuzulara değişiklik olsun hem de pratik birşey olsun diye düşünerek MİGROS'ta dolaşırken Banvit Cordon Blue gördüm ve 1+1 kampanyası ile de kaçırılmaz diye aldım. Kasaya doğru ilerleyecekken Keskinoğlu Popcorn köfteleri farkettim. Kuzular'ın keyifle yiyeceğinden emin olduğum için 1 pakette ondan aldım. Sonuç tam düşündüğüm gibi, Popcorn Köfteler tükendi, diğerinin yüzüne bakan yok :)


Evimizde dondurulmuş ürünler en fazla ayda 1 yada 2 defa tüketilir bu da mayıs ayının dondurulmuş ürün günü oldu :)

Domateslerimden birkaç gündür bahsetmiyordum değil mi?





Şimdi domates oldukları anlaşılıyor artık :))


Ve uykudan önce Kaldera...

MUTLU SAĞLIKLI BİR HAFTA SONU DİLİYORUZ !

28 Mayıs 2009 Perşembe

ÖMRÜMDEN UZUN İDEALLERİM VAR

Okuduğum kitapları elimde tutmaktansa değiştirmeyi tercih ediyorum. Çocuklarıma bırakabileceklerimi ayırmakla birlikte değiş-tokuş yapmak bana daha hoş geliyor. Bu nedenle sevgili arkadaşım mavianne'ye gönderdiğim zarf'a bir de kitap iliştirmiştim. Sağolsun o da bana gönderdiği zarf'a SUNA KIRAÇ'ın ÖMRÜMDEN UZUN İDEALLERİM VAR adlı kitabını eklemiş. Nasıl mutlu olmuştum görünce. Hemen başlayıp bir çırpıda bitirmek istemiştim ama yoğunluktan sebep anca bitirebildim.



Keyifle, sindire sindire okudum. Çok şey aldım, çok hesap yaptım. Ama en sonunda, o büyük aşk karşısında ...

Dün sabah serviste bitirdim, sessizce ağladım. Önce kitabı kapattım, sonra gözlerimi kapattım. Gözyaşlarım durmak istemedi, ben de bıraktım.

Düşündüm, hissettim, algılamaya çalıştım ve sonunda özendim...

Acaba dedim, acaba...

6 sene boyunca bir insan, nasıl bir aşkla hasta karısından önce kalkıp hastalığı sebebiyle onun açamayacağı muslukları gevşetmeyi, onun kavrayamayacağı diş macunun kapağını açmayı düşünebilir, onun sadece gözleri ile söylediği herşeyi istisnasız anlar ve uygular.

Tüm işini, gücünü, bütün uğraşılarını bir kenara koyup hayatını eşinde adar.

Hasta eşinin son isteğini yerine getirmemek, bağlı bulunduğu makinenin fişini çektirmemek için kıvranıp dururken, onun bu isteğinden vazgeçmesi ile yeniden doğar.
Aşk'a inanırdım, aşk olmadan evlenilemeyeceğine. Şimdi diyorum, evlendiğin kişi kendine aşık edebilmeli, hayatını paylaştığın insan aşk'ı kendi kazanmalı. Zira kolay elde edilen kolay yitiriliyor.


ÇİLEKLİ TAVUK GÖĞSÜ

Belki iki gündür yazmıyorum ama bizim koşturmacalarımız son hız devam ediyor. Dün akşam salonum boyandı ancak eşim ve kardeşi geç saatte bitirdikleri için fotoğraf yok :) Kuzu'nun odası için tül aldım. Dün akşam bi ara gidip tek parçasını takıp boyunu denedim, fena değil gibi.



(Fotoğraflar gece karanlığında ve bataryanın son demlerinde :/ )

Hani geçenlerde paylaştığım bir yazıda mutfak dolaplarımın mavi kapaklarını beğenmediğimden şikayet etmiştim ya, sevgili GE-CE yorumunda "kendinden yapışkanlı bir kağıt ile kaplayabilirsin"demişti. Dün akşam eşimden bana denemek için 1 top bu kağıtlardan almasını rica ettim. Fazla vakit ayıramadım ama şöyle bir baktım da fena durmayacak gibi :) Minik bir parçayı da yapıştırıp bıraktım. Bu akşam gidip çıkarttığımda kapaklarda herhangi bir sorun olmuyorsa kaplamaya karar verdim :) Çok teşekkür ederim GE-CE.




O koşturmaca arasında pazartesi günü aldığım çileklere Kaldera'm kiraz, paşa'm ise kayısı sevdası yüzünden dönüp bakmamışlar bile. Allahtan bir ara çocuklara yapmalıyım diye sevgili SARI MUTFAK'ın Çilekli Tavuk Göğsü tarifini print alıp eve götürmüştüm. (Malum şu sıra internet bağlantımızı nakil için kestirdik ama ben beğendiğim tarifleri mutlaka arşivliyorum:) Hemen aklıma geldi ve iki ev arasında mekik dokunan dar zamanda ortaya bu çıktı :)




Tarif aramayın boşuna, kapı şurda :) birtabak.com

26 Mayıs 2009 Salı

BEZ TORBAM

Evime giren her petrol artığı poşette inanılmaz rahatsız oluyorum. Hele renkli olanlarından neredeyse öcü gibi korkuyorum. Bu tür poşetler %80 pazar alışverişinden geliyor evimize. Alışveşik (Kalderaya bu aralar alışveriş nedir'i öğretiyorum da :P) yaptığımız pazarcı hele ki siyah naylon poşet kullanıyorsa önce o pazarcıyı uyarıyor daha sonra da aldıklarımı tezgahta bırakarak ayrılıyorum. Özellikle aldıklarımı bırakıyorum ki o poşeti kullanmanın kendisine kar değil zarar getireceğini anlasın. Sadece ikaz edip alırsam "deli kadın" diyip aynı poşetleri kullanmaya devam edecek :)
Bu konuda çok hassah bir belediyemiz var ve ben tüm kalbimle aynı uygulamanın KARTAL BELEDİYE'since de başlatılmasını çok istiyorum.
Alternatif olarak kese kağıdı kullanılması da söz konusu ama açıkcası dün akşam aldığım 2 kg çileğin kese kağıdı azizliğinden yarım kilo kadarını yitirince bir kez daha gözünü seveyim bez torba dedim açıkcası :)
Bloglarda bez torba kullanımı konusunda bir hassasiyet başladığını fark etmiş ama şu sıra kendi telaşımızdan ilgilenememiştim. Az önce kendi evim için bez torba siparişlerimi ŞURADAN verirken sizleri de haberdar etmek istedim. Bundan önce evimde patates ve soğan için file kullanıyordum ama artık değiştirme zamanı gelmiş.

İşte bunlar benim yeni patates ve soğan torbalarım.




Bakkal alışverişlerinde kullandığımız bez torbamız henüz yeni, ama onu değiştirmek istediğimde de aklımdaki model bu :)
HERKEZ BAKARKEN SEN GÖR

25 Mayıs 2009 Pazartesi

HARİKA TAKILAR, MUMLUKLAR, PEÇETE BİLEZİKLERİ

Hani geçen yazımda büyük kuzumun takılarını çok beğeniyorum demiştim ya,

bana fiyatlı fotoğraflarını göndermesini istedim. Sadece kendime saklamak bencillik olurdu, dayanamadım sizlerle de paylaşayım dedim :)
Bakarmısınız ama haksızmıyım ?
YÜZÜKLER;



KÜPE;
TAKIMLAR ;






KOLYELER ;











MUMLUKLAR;



PEÇETE BİLEZİKLERİ;



Peçete bileziklerinden hem kendim için sipariş vermiş, hem de ev görmesine gittiğim yeni evli bir arkadaşıma hediye götürmüştüm. Kuzumun ellerine sağlık, çok güzel olmuşlardı, gören herkez bayıldı.

Siz de sipariş vermek isterseniz fotoğraf numarası ile buraya yorum da yazabilirsiniz, şuradan maharetli bacıma da ulaşabilirsiniz :) İLETİŞİM bölümünde mail adresi yazıyor.

HAYATIMIZ KOLİ KOLİ :)

Yatak odasında kutular, salonda kutular, kuzuların odasında kutular, kutular, kutular, kutular... :)
Kitaplarımızı, önümüzdeki 5 gün içersinde kullanmayacağımız eşyalarımızı, çekmece içlerimizi hem temizledik hem kutuladık.


Bunlar sadece benim kitaplarım, paşanınkilere kutu kalmadı :) Çok bozuldu çoook :))
Bugün kendine kutu alacakmış, akşam söyleniyordu :P

Kışlıklarımızı, yorganlarımızı vakumlu poşetlere koyduk. Bu yöntemi ilk defa deniyorum, çıkarttığımızda çok kırışık olurlar mı? Daha önce kullananlar düşüncelerini paylaşabilirmi lütfen?

Hafta sonu 2 kuzunun odalarının boyanması işlemi bitti, her ikisinin de seçtiğim renkleri beğenmesi, odalarının yeni halini sevinçle karşılaması beni çok mutlu etti. Kafamdaki süslemeleri de bitirdiğimde eminim daha çok mutlu olacaklar inşallah:)

Cadı'nın odası şeker pembe,



Paşa'nın odası gök mavi. (Bitmemiş haliyle çekmiştim)


Ve mutfağın mavi dolapları :/

(Cocacola'yı görüp boykotu sonlandırdığımızı düşünmeyin sakın çok üzülürüm. Biz evde yokken Babamızı ziyarete gelen bir arkadaşı getirmiş sadece. BOYKOT'a devam...)



Evin tamamı krem (fildişinden bir ton koyu) rengindeydi.
Bu salon ise lila+fıstık yeşili olacak inşallah.

Koridor için henüz renk belirlemedim. Fikir vermek isteyen var mı? :)

Aklımda sadece şu beceriksiz çizimde de gördüğünüz gibi bir ayna (hemen kapı karşısına) bir de kendi el emeğim olmasını istediğim anahtar kutusu ve posta + not panosu var. Aslında istediğim aynayı bir site yada blogda geçenlerde gördüm ama google amca bu sefer bana yardımcı olmadı. Yaklaşık 10 dakikadır arıyorum bulamadım :) Ben de kendim çizdim :P Bu şekil çok kaba gelirse her iki tarafı da dalgalı kesim tek bir parça da kullanabilirim, bakalım.


Bahçe girişinde bizi karşılayan miis kokulu HANIMELİ çiçeklerimiz,












Nurcanım bunlar da senin için, arka bahçemizden :))