30 Ekim 2009 Cuma

BU ARADA


Yazıyorum taslakta kalıyor,

Çekiyorum hafızada duruyor,

Yaşıyorum ama .....

Keyifsizim sadece, sebepsiz.

Valla bak...
Hani tuzsuz hamur gibi dediklerinden :)

27 Ekim 2009 Salı

LÜTFEN MOLA

Nasıl ihtiyacım var şu fotoğraftaki kadın olmaya,
Yarın yarım gün, pazartesiye kadar iş yok :)
Kimbilir?
Neden olmasın?

22 Ekim 2009 Perşembe

ŞEB-İ ARUZ


Arkadaşlar, şirketten bir arkadaşım ile 16-18 Aralık arası (Özellikle 17 Aralık gecesini orada geçirmek istiyoruz) Konya ŞEB-İ ARUZ Törenlerine gitmek istiyoruz.


Bu konuda bilgisi olan, Turlar hakkında tavsiyesi olan yada daha önce gitmiş ve deneyimlerini paylaşmak isteyen arkadaşlarım varsa "ACİL" olarak bana ulaşabilirler mi?


Aciliyeti son gece törenlerinin biletlerini bitmeden temin etmek (yada edebilecek acenta bulmak) istememizden kaynaklıdır.


21 Ekim 2009 Çarşamba

SÖZE NE HACET

Evet daha daha fazla söze ne hacet, YILMAZ ÖZDİL yazmış işte. Bize de koyun koyun oturup seyreylemek düşüyor :(
Vay gidi memleketimin haline, vay gidi dedelerimin, atalarımın dökülen kanlarına, vay gidi şehit babalarının ardından göz yaşı döken bebelerimin canına :(
Hayatım boyunca yaşadığım 2. büyük pişmanlığın sebebi olmamalıydın güvendiğim başkan :(

Teslim’iyet töreniPKK’lıların memlekete gelişi, tüm yurtta, dış temsilciliklerimizde ve KKTC’de törenlerle kutlandı.
Terörist olmadıkları, olsa olsa terörişko oldukları açıklanan PKK’lılar, sınır kapısına serilen kırmızı halı üzerinde, protokol tarafından, çiçeklerle karşılandı. Yetkililerin, gözyaşlarıyla birbirlerine sarılarak, çak yaptıkları görüldü. Giriş işlemlerini önceden hazırlamayarak, 4 saniye beklemelerine sebep olan memur, görevden alındı, mağdur PKK’lılardan özür dilendi, araya Ahmet Türk girdi, tatsızlığın büyümesini önledi, Ahmet Türk’e teşekkür plaketi verildi. Bando eşliğinde üstü açık arabaya bindirilen PKK’lılar, resmi geçit kortejine katılarak, halkı selamlaya selamlaya Silopi’ye girdi. Temsili karakol baskınının gerçekleştirildiği törenlerde, temsili bir askerin, tahta tüfekle sağa sola ateş ediyormuş gibi yapması, coşkuya gölge düşürdü. Divan-ı harbe verilen askerin, akli dengesinin bozuk olduğu ortaya çıktı. 25 atletin İmralı’dan getirilen toprağı PKK’lılara sunmasının ardından, güzergâh üzerindeki devlet dairelerine molotof atıla atıla, Vilayet Konağı’na geçildi. Makam aracını PKK’lılara tahsis ettiği için yürüye yürüye gelen Vali’nin kapıda karşılamaya gecikmesi, PKK’lıları tek başına karşılamak zorunda kalan ABD Elçisi tarafından skandal olarak nitelendirildi. Sinirlenen elçi, “Bu memleketin sahibi yok mu kardeşim, her şeyi biz mi yapacağız” diye bağırdı, araya Emine Ayna girdi, tatsızlığın büyümesini önledi, ona da teşekkür plaketi verildi.
¡
Karayoluyla Diyarbakır’a giden PKK heyeti, oradan, havayoluyla Ankara’ya geçti. Ancak, bu seyahat için, başbakanlığa yeni alınan 18 koltuklu DAP uçağının tahsis edilmesi, krize sebep oldu. PKK’lıların “Sıkış tepiş olacağını bilseydik, gelmezdik” diye yakınması üzerine, derhal 40 koltuklu Ana uçağı tahsis edildi. Bu bekleme sırasında VIP’te yürekleri ağızlara getiren bir sabotaj girişimi yaşandı ve “Türk” kahvesi ikram edildi... Irkçı muameleye maruz kaldıklarını söyleyen PKK’lılar, “Kalkın, dönüyoruz Kandil’e” dedi. Allah’tan Sırrı Sakık devreye girdi, “Espresso olmadığında ben bile Türk kahvesi içiyorum” diyerek, tatsızlığın büyümesini önledi. Faşist garson gözaltına alındı. Sırrı Sakık’a da teşekkür plaketinin yanı sıra Beluga havyarı takdim edildi.
¡
Başkent’e inen PKK’lılar, gündüzdü ama havayi fişeklerle karşılandı, deve kesildi, nazar değmesin diye alınlarına sürüldü, TOKİ’nin hediyesi dubleks dairelerin anahtarları hediye edildi. Limuzinlerle TBMM’ye geçen PKK’lılar, önce, Meclis Lokantası’nda AB büyükelçileriyle basına kapalı yemek yedi, sonra, DTP grup toplantısına katıldı; Şeş TV’nin yanı sıra, Roj TV’den de naklen yayınlandı. Ayak altında dolaşmasınlar diye, CHP ve MHP grup toplantıları iptal edildi, “Çok istiyorsanız gidin orada yapın” denilerek, ilk meclis tahsis edildi.
¡
PKK’lıların yarın İstanbul’a geçmesi, Savarona’yla Boğaz turu atması, akşam da Çırağan Sarayı’nda gazetecilerle yemek yeyip, topluca Reina’ya gitmeleri bekleniyor

20 Ekim 2009 Salı

K. ATATÜRK

Şirketteki odam için hoş bir sticker arıyordum ki sevgili karabidikim'in şu yazısını gördüm Reader'den, dururmuyum hemen yorum yazdım :) Sağolsun Pasaj'da satışa başlamadan satmak istemediğini ama bana hediye edebileceğini yazmış.
Ve bu güzel şey dün sabah 10:30 civarlarında elimde 10:35 civarlarında ise duvarımdaydı :)

Gören herkes bayıldı.



Sana nasıl teşekkür etsem azdır sevgili S. ELLERİNE, EMEĞİNE SAĞLIK...

17 Ekim 2009 Cumartesi

BİR CUMARTESİ'DEN DİĞER CUMARTESİ'YE

E maşallah bana, 10 Ekim Cumartesi Kermes yazısını 17 Ekim Cumartesi günü yazıyorum :)

Hani şurada demiştim ya gideceğimiz iki ayrı yere götürmek üzere kakaolu toplar yaptık diye. İşte bunlardan ilki ÇEVRE GÖNÜLLÜLERİ yararına düzenlenen ve Edi ve Bilun'un da stand açtığı kermesti.

Hava süper güzel, çok şükür meleklerimin sağlıkları yerinde, e temizliğimizde el birliğiyle bitmiş :P kim tutar bizi değil mi?

Yola çıkarken aradım Edi'yi "bak iki çocukla geliyorum, ortalardan kaybolma, bana da kolayından yol tarif edin" dedim. "Minibüs yolu üzerinden İdealtepe'ye gel ordan atla taksiye 2 dk.da buradasın, hee gelirken de soğuk birşeyler al biz burda 4 bayanız (parasını ben veririm de dedi ama o terbeesüzlüğünü yazmayacağım :P) yandık sıcaktan bacım yetiş" dedi :)

Kartal'dan idealtepeye ulaştık OK ama geçitin üst tarafına çıktığımızda bir tane taksi bulamadık. Sorduk bir bilene "abla 100 metre yürü önüne bir yol çıkacak, ordan binersin dedi ama bir yandan da pis pis gülüyor", Allah Allah dedim yürümeye başladık, bir marketten de alacaklarımızı aldık kı taksiye bindikten sonra durdurmaylım. Neyse tarif edilen yola ulaştık yine taksi yok, bir bayan gördük ona da sorduk "ben de oraya gidiyorum, kermeste standım varda oğlumu okuldan almak için çıktım, buyrun beraber gidelim dedi" oo uçtum ben :) Ama baktım taksi falan hak getire, yürüdük. Toplamda 80-100 adım civarı atmıştık ki "burası" dedi :)
Edi valla kulaklarını fena çınlattım bilesin :) Adamında yol tarif ederken neden güldüğünü anlamış oldum böylece :) meğer ne yakınmış :)

Neyse efenim bizim melekler bol çimen, temiz havanın tadını çıkartırken bende bir gözüm onlarda bir gözüm stantda ne baktığımı ne gördüğümü anlamadan biraz vakit geçirdik. İki arada bir derede, gelen gidenle ilgilenmekte olan edi ile görüştük, hatta araya iş bile sıkıştırdım :)

Kermeste tanıştığım güzel hatun sevgili serap, kızım için beğendiğim tacı gözümün önünde başka birine satması yetmezmiş gibi bir de benim edi'ye şurada uyguladığı kurtarma yöntemini uygulasın diye götürdüğüm pantolonumu satmaya kalktı ama olsun :)))

Sevgili Serabı da, uzunca zamandır takip ettiğim ve karşılaşmaktan inanılmaz mutlu olduğum Sevgili Özge'yi de, çok kısacık görebildiğim ama tanışmaktan son derece memnun olduğum Çİdoş'u ve şirin kızını da, Şirinmi şirin, sıcak mı sıcak, gözlerinin içi gülen dünya tatlısı (insana öyle sıkı, öyle içten sarılıyor, öylesine güzel gülümsüyorsun ki bunları düşünmemek elde değil) Bilun'u da ve bu şirin kızın Çoook Güzel annesi Serap Hanım'ı da tanımak inanın o gün içimi güneşten daha çok ısıttı.
Edi zaten başka bir alem :) Bu zamana kadar gördüğüm en doğal, en dobra ve sıcak insanlardan biri. VE TEŞEKKÜR EDERİM EDİ, SAYENDE BU GÜZEL İNSANLARLA TANIŞM FIRSATI BULDUĞUM İÇİN.

15 Ekim 2009 Perşembe

MARİFET HANIM OLDUM

Evet oldum valla, her akşam evde ayrı bir yemek pişiriyorum tabii nasıl olmam :)
Tatlısıydı, çorbasıydı, salatasıydı, ana yemeğiydi, yardımcı yemeğiydi derken akşamımın çoğu mutfakta geçiyor ama olsun :P

Mesela mantarlı taşlık yapıyorum,

*1 kg taşlığı güzelce temizledikten sonra süzüyorum, mantarları, soğan ve domatesleride doğrayıp hepsini kızdırılmış ve yağlanmış tencereye sırayla alıyorum. Onlar önce bolca sulanıp sonra pişmeye kapağı açık olarak devam ettiklerinde o bütün sularını geri çekiyorlar ve böylece pişme işlemi tamamlanmış oluyor. Ateşten almadan önce üzerine tuz ve kekik ekliyorum işte o zaman da süper oluyor :)

Meselaa etli + sebzeli bohçalar yapıyorum.

* Yemek yapmaya başlamadan 1 saat önce ince kıyılmış etlerimi zeytinyağı ve istediğim baharatlarla hazırladığım sosda bekletip yumuşatıyorum. Sonra o etin üzerine patlıcan, kabak, patates, havuç, kereviz ekleyerek bir güzel karıştırıp yağlı pişirme kağıtlarına birer porsiyon olacak şekilde paylaştırıp paketliyor en son da bir bardak su koyduğum fırın tepsisine dizip pişiriyorum, bomba oluyor :)

Mesela baklava yufkasından börek yapıyorum,


* 1 pk baklava yufkasını alıyorum. Tezgahın üzerine 1 kat yufka üzerine süt + sıvıyağ karışımı 1 kat daha yufka ona da süt + yağ, 1 kat daha yufka üstüne süt + yağ derken 4 kattan sonra ister patates ister peynirle hazırladığımız harcı koyup üstüne 4 kat daha yufka + süt + yağ yapıyoruz. Sonra bu yufkaları istediğimiz kalınlıkta sarıp tepsiye alıyor, yumurta sarısı ile renklendirdikten sonra da fırına atıyoruz. Bu ise mükemmel ötesi oluyor :)

Vee tatlı yapıyorum en kolayından :)

Şeftalilerin (artık mevsimi bitti şimdi sırada elma var : ) kabuklarını soyuyor, çekirdeğini çıkartıyor, göbeğine 1 tatlı kaşığı şeker koyduktan sonra fırına veriyorum. O şirelenip kızardıktan sonra çıkartıp ılımaya bırakıyorum. Servis edeceğim zamanda üzerine bir kaşık dondurma koyuyorum, işte bu da son nokta oluyor :)
Bu kısımda tariflerini her türlü hile hurda yolu, olmadı yalvarma yöntemi ile ele geçirdiğim Gelin Kuzum'a da teşekkürü bir borç bilirim. sayesinde ev ahalisinin miğdesi bayram etti de :P

14 Ekim 2009 Çarşamba

KISA (!) GÜNÜN KAR'I :)

Yay burcu olan arkadaşlardan rica ediyorum burcumuzun özellikleri arasında tutarsızlık varmıdır? Hayır son zamanlarda her söylediğimi yapamamamın çamurunu burcuma atacağım da :P Bu tamamen kendimeydi üzerinize alınmayın :)

Pazar sabahı güzel bir kahvaltı yapıp

Paşa'yı da babası ile başbaşa bıraktıktan sonra önce annaneye oradan da çocukluk arkadaşımın bebek mevlütüne gittik. Allahım Özom da anne oldu ya ben daha ne diyim :) Darısı minnoşuma İnşallah (5 aylık hamileymiş, duydum nasıl mutlu oldum anlatamam).

Bu dünyalar tatlısı, mis kokulu bebişin ismi benim için ofsayt ama olsun güzelliği herşeye değer :)

Birkezde buradan; HOŞGELMİŞSİN, MUTLUKLUK GETİRMİŞSİN .... BEBEK :) diyorum.

Oradan çıktıktan sonra gün boyu sahilde ve bilimum parklarda dolaşıp kurt gibi acıkanları doyurmak için kendimizi eve attık. 1,5 kg balık bizi bekliyordu :/ Allahtan babam da annem de balıksever kişiliklerdir de zaten dondurularak ülkemize getirilen bu Norveç balıklarının fazlalarını tekrar dondurmak zorunda kalmadım.

Üzerlerine ikişer çizik attığım balıklarımızı,

* Zeytinyağı,
* Limon suyu,
* Tuz,
* Kekik,
* Karabiber,
* Kırmızı toz biberli harç'a batırarak alüminyum folyolara paketledim ve önceden ısıtılmış fırında bir güzel pişirdim, öncesinde sıcacık bir çorba ve bol salata ile tavsiye ederim :)
Pazartesi sabahı işe geldiğimde güvenlikten elime kocaman bir paket tutuşturdular, FİKRİMÜHİM'lerim gelmiş. Dört gözle bekliyordum kendilerini :)

Bu seferki kampanyamızda hedef MÜKEMMEL AĞIZ SAĞLIĞI, firmamız ise komple ağız sağlığı söz konusu olduğunda akla gelen ilk isim COLGATE.

Şimdi hepinizden özellikle 1-31 Ekim arası Ağız Sağlığı haftaları süresince ŞU ADRESTEN seçeceğiniz Ağız Sağlığı Haftası Kampanyasına katılan diş hekimlerinden birinde ücretsiz muayenenizi yaptırmanız RİCA EDİYORUM.

13 Ekim 2009 Salı

MUTLU EDEN PAPATYA

Hani biz yoğun yoğun bir hafta sonu geçirmiştik de ben de bir sonraki post'ta diye havalı havalı kendimce merak uyandırmıştım ya, al işte buraya kadarmış. Salı günü oldu ben hala yazamadım, hem de neden ?


Bunak ben 2 gündür fotoğraf makinemin kablosunu evde unutuyorum. Akşam evden yazayım desem o hiç mümkün değil. Baba pazar yapmış kendince hepsi tezgahın üstünde, karnıbahar almış paşa illa karnıbahargraten ister, kız annanede anneyi bekler, 21:00'de oyun başlar 23:00'de uyku ile son bulur anne koştur koştur geri eve döner, Paşa'nın göğsünde bir hırıltı fark eder, en acilinden yumurta + bal + karabiber üçlüsü hazırlanıp paşa'ya içirilir, sırt ve göğüs bölgesi viks ile ovulup sarılır, .......


Bu bünye unutmasın da ne yapsın??
Allahtan papatyoşum var da hem pazartesi günü gelip beni öğle yemeğinde ofisten dışarı çıkartıp bir nefes almamı sağladı, hemde harika bir hediye getirip (yine) beni dünyanın en mutlu insanı yaptı :)


Hani benim iftar, kahvaltı, vs. masa fotoğraflarımdan artık iyice aşina olduğunuz kırmızı güllü tabaklarım var ya, hamarat kuzum onları görüp bana kırmızılı çoook cici peçetelikler yapmış.

Canım benim, güzel yüzünü parlatan güzel yüreğin için çoook teşekkür ederim.


Malum kuzu'm diyette, e bende pazar günü tartıda 59.8 ibaresini gördüğümden beri diyette (:P)olduğuma göre gelsin salatalar :)

Bana PALERMO Kuzum'a MİMOZA :)

10 Ekim 2009 Cumartesi

BİZİM EVİN TEMİZLİK HALLERİ :)


Bu sabah öğleden sonra ve pazar günü için programımız yoğun olduğundan temizliğimizi hızlı yapmak zorunaydık. İş bölümünde toplama + süpürme işleri bana, silme işleri paşa'ya, toz alma işleri ise Cadı'ya düştü :)


Ben kız yada erkek ayırt etmeden herkesin ev işlerinden anlaması gerektiği düşüncesindeyim. Bu sabah paşa "anne ben neden ev siliyorum" diye sorduğunda ona yaptığım açıklamada da dediğim gibi insanın kaderinde ne yazılı bilinmez. Okul için yada iş için bizden ayrı yaşamak zorunda kalabilir, evlendiğinde eşi çalışan biri olabilir, hastalık - ölüm bizler için, yalnız yaşamak zorunda kalabilir. Bir erkeğin de kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar temizlikten, yemekten anlaması gerektiğini düşünüyorum. Bundan sebepdir ki hafta sonu temizliklerimde çocuklarımın her ikisine de yapabilecekleri derecede sorumluluk vermeye özen gösteriyorum. Onları işden, mutfaktan uzak tutmuyorum.


Bir yandan temizliği yaparken diğer yandan da gideceğimiz her iki yere de (bir sonraki post'ta) götürmek için pratik bir tarif düşünüyordum ki aklıma KAKAOLU TOPLAR geldi.


300 gr bisküviyi elimde ufaladıktan sonra içersine 50 gr eritilmiş margarin, 2 yk kakao, 2 yk toz şeker ve 1,5 bardak kadar süt koyup iyice yoğurduktan sonra küçük topcuklar haline getirip hindistan cevizine dolu tabağa attım.



Kendi yaptığımın fotoğrafını çekmeyi unutmuşum aceleden ama tarifi şuradan aldığım için rahatlıkla oradaki fotoğrafı kullanabilirim :)

9 Ekim 2009 Cuma

KURŞUN DÖKMEYİ BİLEN VAR MI?

Yok yok valla bizde birşeyler var.

Ne zaman şükür rabbime iyiyiz hasız desem bir maraz çıkıyor :)

Dün akşam anneme gittiğimde baktım kuzu bizi çok özlemiş, annanenin de biraz kollestrolü yükselmiş ve ilaç alıp yatması gerek, bende geç vakitte kuzuyu da alıp evimize geçtim.

Özlemişiz ya birbirimizi saatden yana dönüp hiç bakmadan, gözlerimizi kapatan uykuya inat şakalaştık oynadık salonun orta yerinde bolcana :)

Bu esnada sağ elimin üstünde dayanılmaz bir acı hissettim, sanırım ters bir hareket yaptım. Birkaç saniye süren acının sonunda elim daha iyi diye bende oynamaya devam ettim. Bir süre sonra yumruk halde iken üzerine tekrar yüklenince bir öncekinin iki katı acı duydum ve sağ elimin iki parmağının arasındaki boşluk şişmeye başladı.

Buz koyduk ve lasonil ile ovduktan sonra sardık. Geceyi biraz daha rahat geçirdim ama sabah klavye sebebiyle ağrım arttı.

Az önce film çektirdim, sargımı daha profesyonel ellerde yaptırdım ve bir ilaç sahibi daha oldum.

Daha yeni yolcu ettiğim faranjit giderken yerini "doku zedelenmesi"ne vermişmiş de benim haberim yokmuş :)

Sağolsunlar beni hiç yalnız bırakmıyorlar :P

İşte bundan sebep başlıkta sordum ya, KURŞUN DÖKMEYİ BİLEN VAR MI? :)


Mini not; Eteğim Lacheen Gardrop :) ve bugün ofisteki tüm arkadaşlarım bayıldı.

Tekrar teşekkürler Laçin ve daha yeni gördüm GEÇMİŞ OLSUN :(

7 Ekim 2009 Çarşamba

LUNA PARK

Hastalığı süresince iyileştiğinde Lunapark'a gideceğini sayıklayan meleğimin hazır neşesi yerine gelmiş, senenin son sıcakları da bizi terketmemişken ofisten bir arkadaşımın 3 yaşındaki kızı Zeynep ile birlikte Lunapark'a attık kuzuları.

Oğluş herzamanki gibi payına düşen jetonları alıp ayrı takılmayı tercih etsede, hem kontrolu elden bırakmamak hem de tekbaşınalık hissini yaşatmamak adına bir Kaldera'nın yanına bir Volkan'ın oynadığı oyuncaklara koşturmaktan fena yoruldum :)

Ama onlar eğlendi ya gerisi nema problema :)

Kardeşlerimle ne çok severdik bayramlarda Lunapark'a gitmeyi hele de atlıkarıncayı. Uzun uzun sırada bekler, indiğimizde de çabuk bittiği için şikayet ederdik. Birde bizim bindiklerimiz sadece atlardan oluşurdu şimdikiler atlıkarınca değil mübarek hayvanat bahçesi :) Aslan, keçi, vs... ne arasan var ama at arabaları yok.

Kuzuları izlerken biz de ayrı ayrı kendi anılarımıza gülümsedik arkadaşımla :)


Ahh şu dönen zımbırtılar, çok şükür ziyaret etmediğimiz bir tanesi bile kalmadı, mazallah yoksa ne yapardık biz :P

6 Ekim 2009 Salı

UYKU TULUMLU KUZU(LAR)

Kaldera'nın hafta içi akşamları annemde kaldığını söylemiştim. Malum havalar soğuyor benim kızım da gece yorganı ile güreş tutan tiplerden olduğu için uyku tulumu almak şart oldu. Ben sıkılacağını, giymek istemeyeceğini düşünürken minik cadı'm neredeyse gündüz bile üzerinden çıkartmaz oldu :)


Tulumun aynısından apartmandaki arkadaşı Ayşe Doğa'ya da alınca evin içinde kabarık tüylü iki kuzu gibi dolaşır oldular :)


Ve bu da bol oyunlu bir akşamın ardından odasını toplama-toplamama konusunda anneyle kavga edip çareyi küsmekte bulan kuzu videosu :)

BATTANİYE KATLAMA SANATI :)

TOFD VE E-EVREN

Son zamanlarda kalimelerin bittiği, cümle kurma yetimin tükendiği günler yaşıyorum. İş için yazmam gereken bir dilekçe için dahi birbirinden farklı anlamlar içeren onlarca cümle kurup sonra onları birleştiremiyorum. Hiçbirzaman yazmayı çok seven, yazarak yaşayan insanlardan olmadığımı kabul ediyorum ama bu kadar da "aciz" kalmazdım kelimelerin karşısında. Konu elimde/aklımda olduktan sonra üç-beş kelime tanışma evresi, arkası çorap söküğü...
Ama tıkandım, başımda bir bulutluluk hali, kollarımda emre itaatsizlik, gözlerimde kapanmakla kapanmamak arası kararsızlık durumları ile baş başayım.
Kuzularla ilgili yazmaya niyetlenip sırf bu havada bulut hallerim nedeniyle yazmadığım ve sonrasında unuttuğum o kadar çok şey var ki :(
Ama bu sabah aldığım bir mail beni silkeledi, kendime getirdi.
Evren Hoca'm benim için tanıdığım ilk günden beri "saygı duyulası" nadir kişiliklerdendir. Oğluşumun anlattığı öğretmen-öğrenci diyaloglarını duydukça gözümdeki değeri kat kat artan, "öğretmen" olmanın, elindeki değerlerin farkında olmanın hakkını verdiğine inandığım SAYGIDEĞER HOCA'm yaydığı ışık ile yürüdüğü kutsal yolu aydınlatıyor ve bize de birer mum olmamızı teklif ediyordu.
* Yaşam haklarını sonuna kadar kullanırken, hayatın zorlukları ile bilrlikte bedensel zorluklarını da sırtlamak zorunda olan kardeşlerimize dayanak olmak...
* Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği'ne (TOFD) destek olmak...
* Evrengünlüğü.net'de "Misafir Kalem" olmak...
Bu tekliflerin hepsi birbirinden değerli, hepsi birdaha elin(m)ize geçmeyecek fırsatlar.
Ve karşılığında yapman(m)ız gereken o kadar basit ki.
TOFD'a destek kapsamında 05-14 Ekim 2009 tarihleri arasında 3430'a kısa mesaj göndererek bağışta bulunmak.
Evet tüm yapmanız gereken bu.
Blogcu dostlarım,
bu kutsal ışığı yaymakta destek olacağına inandığım değerli arkadaşlarım,
desteğinize ihtiyacımız var, lütfen esirgemeyin...


MisAfiR KaLeM Olmaya Gönüllü müsün? from evrengunlugu on Vimeo.

5 Ekim 2009 Pazartesi

DOĞA İÇİN ÇAL

Doğa İçin Çal, bir agaclar.net projesidir.
Dünya'nın hali ortada.
Yerküresiyle, atmosferiyle tehlike sinyalleri verip duruyor.
Küresel iklim değişikliği bir dert; seller, taşkınlar, buzulların erimesi, kıyıların denizler tarafından yutulması ihtimali, kuraklık...
Beslenme başka bir dert; besin bulanlar için GDO'lu ürünler, denetimsiz tarımsal ilaçlama, sakıncalı katkı maddeleri... Bulamayanların sorunu karmaşık değil: Sadece açlık! Enerji savaşları, temiz su savaşları...
Yani gidişat iyi değil.
En güçlü ya da yoksul olanların büyük çoğunluğu, kendi küçük ya da büyük çıkarını esas alarak, kendini dünyanın merkezine koyarak yaşıyor. Herkesin mazareti var!Çok şey sadece günü kurtarmaya yönelik.. Doğayı yok sayarak yapılan her şey, geleceğimizi biraz daha belirsizleştiriyor. Komik olan, korunmak doğanın umurunda bile değil. O nasıl olsa, öyle ya da böyle var olacak...
Vay bizim halimize...
İklim değişiklikleri, seller, taşkınlar, bunlar dünya kabuk bağladığından bu yana hep var ama son yüz yılın grafikleri öncekilerle benzerlik göstermiyor, kendi elimizle yaptıklarımızın, bu kötü gidişe direkt etkisi var. Önceleri düşe kalka yaşıyorduk, artık kıçımızın üstünde hızla kaymaya başladık. İşin bilimiyle uğraşan herkes bu konuda hem fikir. Çevreci hareketler, bu gidişi durdurulması gerektiğini herkese anlatmaya çalışıyor.
Agaclar.net olarak başından beri işin neresinden tutacağımıza bakıp durduk. Yaptığımız her şeyde bu amacın izi var. Daha neler yapabiliriz?Doğa sorunlarının evrenselliği, doğanın insanlara mekan ve kaynak oluşuyla, müziğin evrenselliği ve insanların ortak dili oluşu arasındaki bağ, projenin çıkış noktası oldu. Müzik; yaygın, eneji dolu, durdurup kendini dinleten ya da arka plana geçip çaktırmadan varolan...
Seçtiğimiz parça: "Divane Aşık Gibi" Bilmeyen yok, sevmeyen yok...Dünyanın çivisini çıkaranlar kadar, bunu seyretmekle yetinenler de benzer biçimde sorumluysa, çözümler bulmak ve uygulamak zorundaysak, her vesile ile hatırlamalı, hatırlatmalıyız.... Hem değişim gerektiğini bilip, hem "Şöyle yap, böyle yap" laflarını dinlemediğimize göre, "ne yapmalıyım" diye düşünmek gerektiğini her dinlediğinde hatırlatan bir müzik işe yarar mı? En azından konunun farkında olanlar için, arka planda fazladan bir vicdan azabı durumu yaratır mı? "Birlikten kuvvet doğar" mı? Tek tek düşündüğümüz, anlatmaya çalıştıklarımız, hep birlikte, bir ucundan tutarak ortaya konduğunda verdiği enerji artar mı?
Agaclar.net'ten Fırat Çavaş, doğdukları iller farklı, yaşadıkları mekanlar farklı, zevkleri, yaşama bakış açıları farklı 45 müzisyeni, varolan gerçekleri bir kez daha hatırlatmak için bir araya getirdi: Doğa için çal! "Divane Aşık Gibi" yollarda dolaşmaktan başka, hem mecazda hem de fikirde "Sen yağmur ol, ben bulut, Maçka'da buluşalım" diyoruz.Yeni başladık, devam edeceğiz...
Sizi de bekleriz!


Doga İcin Cal / Divane Asik Gibi - POPSTAR ALATURKA from Doga icin cal on Vimeo.

1 Ekim 2009 Perşembe

GÜNEŞ YENİDEN DOĞUYORMU NE ?

Melek kızım (maşallah) sağlığına kavuşuyor, kayıplarımız bir bir bulunuyor ve bunlara bağlı olarak da benim keyfim yerine geliyor :)


Önce şarj aletimi buldum annemlerin evinde, sonra da fotoğraf makinemiz çıktı ortaya az önce,
e gelin kuzum'un da sınavı iyi geçmiş rabbimden daha ne isterim :)

Bu sabah geç kaldığı için keyifsiz bir şekilde okuluna giden oğluşum da okuldan gelip sesini bir duyursa bana...


Tamam, işlerim yoğunlaştı, ben yorgunum, dün gece 12'ye kadar annemin evinde kuzumun mızmızlıkları ile uğraştım durdum, sabah servisi kaçırdım, bu akşam 9'a kadar sürecek bir toplantım var ama olsun.

Güneş yeniden ısıtıyor beni, yani ılığım en azından :)

Ve bu haftanın DİLİMDE MARŞ'ı
(Lütfen benim için en az bir kere dinleyin olur mu? Özellikle de nakaratını)